tarihçi, yazar
HAKKINDA YAZILANLAR
Onu unutan tarih utansın
İbrahim Doğan
Aksiyon Sayı: 588 - 13.03.2006
Osmanlı’yı savunan ilk yazarlardandı ve doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen biri olarak tanınıyordu Mustafa Müftüoğlu. ‘Canlı tarih’ olarak biliniyordu. Necip Fazıl’ın en yakınındaki çalışma arkadaşlarından biriydi. 81 yaşında hayata gözlerini yumarken onlarca kitap bıraktı arkasında. Ancak birçoğunu da yazamadı.
Okullarda okutulan kitaplarda, ‘resmî tarih’ tezi işlenir genelde. Akademik çevrelerce pek kabul görmese de halk gayri resmî tarihi benimser öteden beri. Resmî tarihin anlattıklarının dışına çıkan kitapların başında Mustafa Müftüoğlu’nun ‘Yalan Söyleyen Tarih Utansın’ kitabı geliyor. Osmanlı adının ağza alınmadığı bir dönemde bildiklerini cesaretle dile getiren Müftüoğlu, onlarca kitap yazdı, birçoğunu da yazamadan 7 Mart’ta hayata gözlerini yumdu.
Hasta iken evinde dört defa ziyaret ettiğimiz Mustafa Müftüoğlu ile dergimiz adına röportaj talebimiz oldu. Bu sırada Marmara Üniversitesi Hastanesi’ndeki kanser tedavisi sürüyordu. Röportaj talebimiz için “Bu vaziyetimle zor. Tedavinin müspet taraflarını gördüm, bitsin bakalım. 10 gün sürecek. Bitince olur.” demişti. Ancak tedavinin bitiminden dört gün sonra vefat haberi geldi. Müftüoğlu ile ziyaretlerimiz sırasında yaptığımız görüşmeden çıkan notlar şöyle:
Müftüoğlu soyadıyla tanınıyor ancak gerçek ismi Mustafa Hayreddin Tatlısu. 1925 yılında Eskişehir’de dünyaya gelir, 18 yaşında ise İstanbul’un yolunu tutar. Esma ül Hüsna’yı en güzel şekilde açıklayan babası Eskişehir Müftüsü Ali Osman Tatlısu bunu kitap haline getirir. O da oğlundan bir yıl sonra İstanbul’a gelerek Beyoğlu Müftüsü olur. Mustafa Müftüoğlu 1944-1950 yılları arasında Volkan ve Kızılelma mecmualarını çıkarır, bir de yayınevi kurar. Sonraki yıllarda ise Büyük Doğu’yu çıkaran Necip Fazıl Kısakürek’in en yakınındaki kişidir. Kitaplarının yanı sıra birçok tarihî olaya da şahitlik eder. Volkan Mecmuası’nı çıkardığı yıllarda posta yoluyla bir mektup gelir. Zarfı açtığında Bediüzzaman’ın kaleme aldığı Gençlik Rehberi ile karşılaşır. Bunu dergide “Risale-i Nur ve Hapishanedekiler” diye yayımlar. Ancak yasak matbuattan iktibas yaparak kanuna muhalefet ettiği gerekçesiyle Mustafa Müftüoğlu da Bediüzzaman ile birlikte Eminönü’ndeki Büyük Postane’nin üstündeki mahkemeye çıkar. Hâkim yazıyı nereden aldığını sorduğunda “Posta yoluyla geldiğini” söyler. Bediüzzaman’ı tanımadığını anlatır, o da bunları doğrular. Bunun üzerine Bediüzzaman hâkime dönerek, “Bunu yayımlayandan Allah razı olsun.” der.
Bediüzzaman ile ilgili bir diğer hatırası ise dergiyi çıkardığı yıllara denk gelir. Volkan Mecmuası hazırlanmış, baskıya girecektir. Ancak telefonun ucundaki ses “Bediüzzaman’ı hapiste zehirlediler.” der. O yıllarda Said Nursi Emirdağ’da alıkonmaktadır. Bunun üzerine sayfalar değiştirilir, başlık da askerin aktardığı gibi olur. Bu bilginin o günlerde nereden geldiğine herkesin şaşırdığını söyleyen Mustafa Müftüoğlu, “Onu cezaevinden bir asker göndermişti.” diye buna açıklık getiriyor.
Kendi dergisini çıkardığı yıllarda kaleminin sertliği hissedilir. Doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen Mustafa Müftüoğlu bir gün emekli Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı Erenköy’deki evinde ziyaret eder. Amacı 1944’te Türkçülere yapılan işkencelerle ilgili sorularına cevap almaktır. Kapıda Çakmak’ın damadı karşılar. Odaya girdiğinde Fevzi Çakmak’ı askeri kıyafetiyle bekler ken sivil elbiseleriyle görür. “Mareşali sivil kıyafeti ile tahayyül ediyordum ama sivil bir pantolon ile görünce şaşırdım.” diyen Müftüoğlu, görüşmeyi, ilgili olarak, “Mareşal ‘Türkçülere işkence yapıldı’ dedi. Çok büyük işkence yapılmış. Olay ona intikal etmiş. ‘Yapmayın, yaptırmayın diye hükümeti ikaz ettim.’ dedi.” sözleriyle anlatıyor. Sonraki yıllarda bu işkence olayları gazete ve dergiler aracılığıyla basına yansır. Konuyu ilk yazanlardan biri de Müftüoğlu’dur: “Milliyetçilere yapılan işkenceyi hemen hemen ilk yazanlardan biri benim.” Ancak Çakmak ile ilgili hem yaptığı görüşmeden hem de çeşitli yerlerden topladığı birçok bilgiyi yazamadığını söylüyor. “Mareşal hakkında söyleyecek çok şey var. Bence mareşal mesuldür. Mareşal ile ilgili aleyhinde çok şey var ama yazamıyorum. Sen ne dersen de halk kafasında bir mareşal belirlemiş. Beş vakit namazını kılan diye biliniyor.” Mustafa Müftüoğlu yazdığı kitapların yanı sıra elindeki birçok belge ve bilgiyi yayımlayamadı. Bunu oğlu Mehmet Akif Tatlısu da doğruluyor.
Müftüoğlu’nun kaleminin sert olmasına rağmen dikkat çeken özelliklerinden biri de vefalı olmasıydı. Uzun yıllar kendisi sorumlu müdür olarak, Büyük Doğu’yu sahibi Necip Fazıl ile birlikte çıkarttı. Neredeyse her ay, çıkan yazılardan dolayı mahkemede hâkim karşısına çıkıyordu. Necip Fazıl bir defasında kendisine 50 lira verir ve bu parayla “Üniversitede okuyup yurtlarda kalan kızlar fuhşa sürükleniyormuş.” diyerek bu konuyu araştırmasını ister. Müftüoğlu da Beyoğlu’nda fuhşa bulaşan kadınlarla görüşüp bunları Büyük Doğu’ya yazar. Ancak Necip Fazıl, bunları yeterli bulmaz. O dönem için büyük para olan 50 lira daha verir ve yeniden yayınlanır.
Mustafa Müftüoğlu’nun en uzun süre yazarlık yaptığı kurum Milli Gazete olur. Burada kurulduğundan beri, yani 34 yıldır yazarlık yapıyordu. Bu süre içinde farklı gazetelerden birçok iş teklifi alır. Ancak Mustafa Müftüoğlu, “Ben şu an bir gazetede yazıyorum. Beni kovuncaya kadar orada yazacağım.” cevabını verip gelenleri geri çevirir. Son iki aya kadar yazılarını düzenli olarak faks yoluyla gönderir. Ancak tedavinin başlaması ve yazmakta zorlanması üzerine yazmayı bırakır.
İki yıldır evinden pek çıkmayan Müftüoğlu, Eylül 2005’te annesini rüyasında görmesini öleceğine yorar. Uzun yıllar Kandilli’de bir yalıda oturur, ancak evinde bir yangının çıkması üzerine Ümraniye’de bir siteye taşınır. Yangından kurtulan Sultan Abdülhamid’e ait fotoğraf için “Bütün kitaplarım yansın ama Abdülhamid fotoğrafı yanmasın” diyordu. O fotoğraf halen çalışma masasında duruyor.
Mustafa Müftüoğlu’nun cenaze namazı vasiyeti üzerine babasının cenazesinin kaldırıldığı Fatih Camii’nde kılındı. Ardından Kozlu Mezarlığı’nda bulunan babası Ali Osman Tatlısu’nun mezarının yanına defnedildi.