15 Eylül 2025, Pazartesi
Roger Garaudy - Ağrı Haber Ajansı
Roger Garaudy

Roger Garaudy

yazar, düşünür

HAKKINDA YAZILANLAR
FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİNDEN TİKSİNEN BİR FRANSIZ: GARAUDY
Mustafa Nadir Önay
Dostoyevski’nin idamdan kurtulma etkileyicidir. Sibirya sürgününün sonunda tam idam edilecekken Çar’ın affı gelir ve son anda kurtulur. İşte bu an onun için bir dönüm noktası olur. Bütün hayatını şekillendirir. Buna benzer bir anı bir başka düşünür yaklaşık yüz yıl sonra Cezayir’de yaşar ve onun için de bir dönüm noktası olur. 2. dünya savaşının ortasında kamu güvenliği için tehlikeli ve sakıncalı bulunan kahramanımız Cezayir’de çölün ortasına sürülür. Bu sürgünlüğün sonunda onu idam beklemektedir. Her şey hazırlanır. İdam mangası yerini alır. Kahramanımız ve arkadaşları davalarına tam bir inanmışlık ve teslimiyet içinde ölümü marşlar söyleyerek beklemektedirler. Ateş emri verilir. İşte tam o sırada beklenmedik bir şey olur. Askerler bir türlü ateş etmezler. Tehdit ve kırbaç da fayda etmez. İdamlıklar bu sahne karşısında şaşkındır. Kurşunları beklerken silah atmayı reddeden askerlerle karşılaşırlar. Önce bunu bir mucize zannederler. Kahramanımız bu durumu şöyle açıklıyor: ”İlkin bizim gözümüzde, bizi vurmayı böylesine mucizevi bir şekilde reddeden o kimselerle yeni bir insani ilişki kuruluyor. Halbuki bir mucize değilmiş. Onların bu davranışını, birkaç gün sonra, Cezayirli bir astsubay bize alelade bir şeymiş gibi izah ettiği zaman anlıyoruz..” Evet onlar Cezayir’de yaşayan bir Müslüman gruptur ve silahsız insanlara ateş etmeyi inançlarına aykırı bulmuşlar ve tehditlere aldırmadan emre uymamışlardı. Sözü yine kahramanımıza verelim :”İşte Allah’ın bu eğilip bükülmez kulları bizim hayatta kalmamızı sağladılar. Çünkü silahlı bir insanın silahsız bir insana ateş etmesi, güneyin bu Müslüman savaşçılarının şeref ve haysiyetiyle bağdaşmıyor. Onlar yaşanmış mütealiliğin (aşkınlığın) tecrübesine bizden önce sahip olmuşlar.”
Bu sözlerin sahibi ünlü Fransız düşünürü Roger Garaudy idi.
Eserleriyle olduğu kadar hayatıyla da yirminci yüzyılın entelektüel serüveninde derin iz bırakan Roger Garaudy’nin hatıraları “Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum” (çev: Cemal Aydın, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları) adıyla, yayınlanışından 16 yıl sonra Türk okuyucusuna ulaştı.
Türk okuyucusunun ilgisini çeken bu eser aslında birkaç dilde eklemelerle yayınlanmıştı. Türkiye’de onun eserlerinin çoğunu çeviren Cemal Aydın da bu ekleri de dikkate alarak birkaç dilden bu çevriyi tamamladı. Kendisinin ifadesiyle bu kitap böylece Türkçe’de tekemmül etmiş oldu.
Garaudy, Fransız ve Mağripli karışımı bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. 1913’te doğan Garaudy, tanrıtanımaz bir baba ile duyarlı bir annenin kendisine sunduğu dünyadaki çelişkilerle büyüdü. Genç Garaudy, Kierkegaard ile Marx arasında gidip gelirken, ‘iman’ın yüceliğini uzaktan uzağa sezdiğini anlatıyor kitabında. Daha sonra komünist oldu. 1940’larda, Cezayir’de sürgündeyken, ölümle burun buruna geldi. Kurşuna dizilmek üzereyken, ateş etmeyi reddeden Cezayirli askerler sayesinde ölmekten kurtuldu.
Cezayirli askerler, bir Müslüman’ın silahsız bir insana ateş edemeyeceği gerekçesiyle komutanlarını dinlememişlerdi. Bu olay, Garaudy’yi derinden etkiledi ve İslam’la ilk temâsını sağladı. gerek Mağripli kökleri gerekse bu gidiş gelişlerler sebebiyle oralardaki Müslümanları tanıdı.Ama bu tanıma hemen tesirini göstermedi. Sovyetler ile ilişkileri vardı ama bu ilişkiler Çekoslovakya’nın işgaliyle tersine döndü. Komünist partiden milletvekili seçildi, parlamentoda görevler aldı, senatörlük yaptı. Uzun yıllar Fransız siyasetinin ön saflarında bulundu. Özellikle Marksizm üzerine yazdığı kitaplarla bütün dünyada kendisinden söz ettirdi.Çağının önde gelen düşünürleriyle değişik konularda tartışmalara girdi.
“Ben sana bu tartışmaya girme, bu adamla münazaraya oturma dememiş miydim? Bak işte, oyuna geldin! Halkın önünde yenik düştün!”
Özellikle 1950’li-1960’lı yılların pusulasını kaybetmiş gençliği için bir idol olan ve yazdığı eserlerle gençleri bunalıma sürükleyerek Avrupa’da kendisini okuyan birçok gencin intiharına sebep olan Jean-Paul Sartre’dı bu şekilde haşlanan. Haşlayan da o dönemin ünlü feminist yazarı ve Sartre’ın nikahsız eşi Simone de Beauvoir. Roger Garaudy Sartre’a meydan okumuş, o da kendisine olumlu cevap vererek tartışma yapmayı kabul etmişti. Günlerce süren bir hazırlık safhasının ardından iki dev, seçkin bir aydın kesimi ile üniversite gençliğinin hazır bulunduğu bir salonda ilmî bir tartışma yapmış, salona sığmayıp sokakları dolduran dinleyici kitlesine bu tartışma hoparlörle ulaştırılmıştı. Sonunda Garaudy, Sartre’ı kendi tezleriyle altetmiş ve bu münazaradan galip çıkmıştı. Beauvoir’ı deli eden mesele bu idi.
Ünlü düşünür, Sorbonne Üniversitesi’nden edebiyat dalında, SSCB Bilimler Akademisi’nden de bilim dalında doktor unvanı aldı. 1956’da Komünist Partisi siyasî büro şefi oldu. Marksist Araştırma ve İncelemeler Enstitüsü’nün müdürlüğünü yaptı. Garaudy, Marksist estetik ve Marksizm üzerine yazdıklarıyla, önde gelen bir düşünür kabul ediliyordu artık. Bir yandan Marksizmin pratiğine dair, çoğunlukla partiyle uyuşmayan görüşler öne sürüyor, bir yandan da Kafka, Aragon ya da Saint-John Perse üzerine incelemeler kaleme alıyordu. Sert muhalefeti, Fransız Komünist Partisi’nden atılmasına sebep oldu. Fidel Castro, Stalin, Jean-Paul Sartre, Bachelard, Picasso, Chagall, Pablo Neruda gibi pek çok devlet adamı ve sanatçıyla görüşüyor, tartışmalara katılıyordu. Döneminin bir çok aydını ve siyasetçisi ile tanıştı görüş alışverişinde bulundu. Onlarla yazışmalarını Şahitlerim adlı kitabında topladı.
20. yüzyılın oluşmasına siyasi, dini ve estetik planda katkıda bulunmuş büyük entellektüeller tarafından Garaudy'ye gönderilmiş olan bu mektuplar, çağımızı anlama açısından son derece kıymetli belgelerdir. Kişiye özel bu mektuplarında Romain Rolland, diyalog ve iman; Sartre, marksizim-varoluşçuluk ilişkileri; Levy-Strauss, marksizim ve yapısalcılık konularındaki düşünceleriyle çağımızı içeriden tahlil ediyorlar. Daha pek çok ünlünün çeşitli konulardaki değerlendirmelerinin yeraldığı mektuplarda Garaudy'nin fikir çizgisinde ve umut projesinden hiçbir sapma olmadığı da gözler önüne seriliyor.Garaudy’nin hayatı arayışlarla geçer.Çünkü o yalanlara sarılıp devam etme düşüncesine karşıdır. yalanlarla karşılaştığında “hayır! bu böyle olmamalı..” diyebilen bir insandır. Çekoslavakya’nın işgali üzerine Sovyetler’deki gezisini keser ve geri döner.”Bir başka ülkeye zulmeden sosyalist midir? Defolun!” cümlesiyle biten bir bildiriye imza atar. Bu cümle Fransız Komünist Partisi’yle pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini koparır. Şubat 1970’teki Fransız Komünist Parti kongresinde bir konuşma yapar. Bu bir veda konuşmasıdır: ”Bu kürsüde son defa öfkeyle değil, hüzünle konuşurken, şunu ifade etmek gereğini duyuyorum: Sorunları ortaya koyanlardan bazıları uzaklaştırılsalar bile, bu sorunlar, hayatın akışı içinde ortaya çıkmaya devam edeceklerdir.” Bütün hayatını adadığı Komünist Partisi’yle bağını koparınca kendini bir kuyuya düşmüş gibi hisseder. Ama sonra bazı mutlu tesadüflerle bu kuyudan çıkmayı başarır. Önce bir maskenin ardına düşerek Afrika’yı tanımaya çalışır. Bu tanıma ona ilk defa kabuğunu kırma fırsatını verir. Çünkü komünist de olsa o güne kadar Hıristiyan Batı kültürü dışında hiçbir şeyi tanımamıştır. Hatıralarında bunu şu şekilde ifade ediyor: ”O ana kadar yalnızca Avrupalıydım. Sadece doğum yeri olarak değil, kültür olarak da, yaşama tarzı olarak da. Bu maske bana hayatımın bir bilançosunu çıkarmamı ihtar ediyor. Felsefe profesörü olarak, bütün meslek hayatımı batılı olmayan düşünceyi tanımadan geçirmekte olduğumu fark ettim. Nitekim Çin, Hint, İslam felsefelerini, Afrikalılar’ın veya Amerika’nın yerlilerinin dünya görüşlerini hiç mi hiç bilmiyorum.1973’te Afrika’ya gider. Oradan yepyeni bir insan olarak döner. Büyülü bir alemde yaşadığını belirterek şöyle söyler: ”Beşeri sanat, ilahi sanat ve onun dili olan tabiat sanatı arasındaki ilişki bana hiçbir zaman bu denli canlı görünmemişti. Günün yüzü, bir sanat eseridir. Aynen bir heykel gibi. Sabahın çıplak yüzü, bir tecellidir tıpkı bir yasemin gibi..”
Bu arayışlar onu 1982 yılında kelime-i şahadet getirerek Müslüman olmaya kadar götürür.
Daha önceleri ülkemizde sadece Marksist literatürde yer alan Garaudy bu tarihten sonraki çalışmalarıyla daha geniş kitlelerce bilinir hale geldi.. Bunda hem batıya yönelttiği eleştiriler etkili oldu, hem de inanmış bir batılının görüşlerini öğrenme ihtiyacı…
Graudy bu tarihten sonra Türkiye ve İslam dünyasında tanınır ve bilinirken Batıda tam bir unutuluşa terk edildi. Bunda daha çok ABD, İsrail ve Siyonistler’e yönelttiği eleştirilerle Fransa’nın Cezayir işgallerine ve soykırımına karşı çıkışı etkili oldu. Daha önceleri onu yere göge koyamayan batı basını bir anda onu görmez hale geldi. Artık hiçbir yerde tek cümle yazamıyor, kendisinden tek satırla bile olsa bahsedilmiyor. Kitapları hakkında sözde Ermeni soykırımını inkarını yasaklayan kanun gibi bir kanun yapılmadı. Ancak yazılmamış bir kanunun yürürlükte olduğu görülüyor. Tanınmış bir yazar olduğu için Paris varoşlarındaki gençler gibi öldüremiyorlar da. O zaman yapacakları tek şey kalıyor. Yok farzetmek. Onu yapıyorlar.
Graudy’nin İslamı yeni tanıyan bir kişi olarak okumaları ve gözlemleri bu tarihten sonra artıyor. Onun İslamı tanıması daha çok Cezayir Müslümanları ve Fransız müşteşrikleri sayesinde oluyor. Bu yüzden de bütün müsteşrikler gibi Türk ve Osmanlı tecrübesi pek yer almıyor değerlendirmelerinde. Ancak tanıdığı kadarıyla Müslümanlarda gördüğü eksikler ve İslamı Batı’ya anlatma konusunda söyledikleri dikkate değer.
Graudy önce sol yayınevlerince sonra Pınar ve Türk Edebiyatı Vakfı Yayınlarınca bir çok eseriyle dilimize kazandırıldı. Bu konuda özellikle Cemal Aydın’ın rolü büyük. Bu çevirileri gerek batıyı tanıma gerekse 20. yüzyıla damgasını vuran bu aydının hayat serüvenini öğrenme açısından son derece değerli çabalar olarak görüyoruz.
Ancak son yıllardaki gelişmelerden sonra Garaudy’nin eserlerine Türk okuyucusundan çok Batılılar’ın ve özellikle Fransızlar’ın ne kadar ihtiyacı var. Keşke ruhlarına sinmiş sömürgecilikten ve jakobenizmden birazcık sıyrılıp onun eserlerine yönelebilseler.
Cemal Aydın’a rica etsek onu bir de Fransızca’ya çevirebilir mi?!!!!

← Tüm Biyografiler