Yılmaz Daş Yazdı; Yalova’da Bir Ağrılıya Rastlamak
Yalova’da dolaşırken uğradığım her dükkânda bir memleket esintisi ararım. Geçtiğimiz gün, sade bir telefoncu tabelasının altında durdum. İçeri girdim… Karşımda samimi bir yüz, Mustafa Işık. Meğer kendisi de Doğubayazıt doğumlu bir Ağrılıymış. Üç yıl önce

Yalova’da dolaşırken uğradığım her dükkânda bir memleket esintisi ararım. Geçtiğimiz gün, sade bir telefoncu tabelasının altında durdum. İçeri girdim… Karşımda samimi bir yüz, Mustafa Işık. Meğer kendisi de Doğubayazıt doğumlu bir Ağrılıymış. Üç yıl önce Yalova’ya taşınmış ve burada kendi cep telefonu dükkânını işletiyor.
Kısa bir selamla başlayan sohbetimiz, dakikalar içinde Ağrı’nın geçmişine, Doğubayazıt’ın tarihine, hatta bölgenin insanına dair zengin bir muhabbete dönüştü.
Mustafa Işık, yalnızca esnaflığıyla değil, taşıdığı memleket sevgisiyle de dikkatimi çekti. Sözlerine şu cümleyle başladı:
“Ben tam bir Ağrı hayranıyım.”
Bu cümle, onun için sadece nostalji değil; bir kimlik, bir duruş.
“Ağrı’nın büyüklerinin, hemşehrilerimizin güzel yerlere geldiğini gördükçe içim kıpır kıpır oluyor,” dedi.
“Bu sadece onların başarısı değil, bizim gururumuz…”
Yalova’daki Ağırlı esnafların birbirine destek olduğunu, aralarındaki bağın siyasetten daha güçlü olduğunu anlattı. “Burada büyük bir dayanışma var. Biri düşerse diğeri kaldırıyor,” dedi gözlerinde güvenin sıcaklığıyla.
Birlik, aidiyet, sahiplenme… Mustafa Işık’ın anlattıkları bana sadece bir esnaf hikâyesi değil, bir memleket manifestosu gibi geldi.
Ağrı’dan gelip Yalova’da dimdik duran bu duruş, bana şunu bir kez daha hatırlattı:
Memleket, insanın cebinde taşıdığı telefon değil; yüreğinde taşıdığı onurdur